28 Ekim 2019 Pazartesi

Sakin Hafta Sonları



Sakin hafta sonları
Ne zamandır yalnızlığı sever oldum?
Suriyeliler İstanbul’un her yerini sardığı zaman,
Çok kıymetli patronum deveyi pire yapıp günümü bol telefonlu sonuca varmayan bağrış çağırışlarla doldurduğu, migrenimi yılda bir iki defadan haftada bire çıkardığı  zaman,
Kişiliği ile değil marka çantası, ayakkabısı, eşarbı ile gündemde kalmaya çalışan insanlarla çevrem sarıldığı zaman
Karşıdaki insanın derdi var mı diye bakmadan sadece ben diyen insan sayısı arttığı zaman.
Hangisini saysam ki.
Fark ettim ki ben bana yetebiliyormuş. Tamam kabul kendimden de sıkıldığım anlar olabiliyor.

Bazılarına göre "depresyonda" bile olabilirim.
Evet  dertlerim var, insanım. Ama birey olamayan, yalnız mutlu olamadığı için insan peşinde koşturup duran, her zaman kullandığı metro / otobüs hattı dışında bir etkinlik yapınca dünyayı keşfetmiş kadar abartan insanların beyanı o.
Yalnız başıma seyahate de çıkarım, yerim de içerim de.
Yok yani henüz yalnız seyahat kısmını yapmadım ama yapmama engel olacak bir bağımlılık halim yok çok şükür. 

Bazen bir şeyler yolunda gitmiyor. Duygu durumum  91E kadar karışık. "neye ihtiyacım var?" diye sorunca bunun ‘’benim benden’’ uzaklaşması olarak görüyorum.  



Hafta sonu evdeydim. Gönül isterdi ki yeni boyadığım dolap yanında sarı mor karışımı bir komidin olsun ama olmadı.
Daha önce boya aldığım nalburla ufak bir anlaşmazlığım oldu. Giden zamanıma üzülüyorum. Bir de zihnimi meçgul etme meselesi var. 


Pazar günü evdeydim . Çok sakin güzel bir gün geçirdim.

Ablam ‘’hiçbir şey yapmadık, günü bitirdik’’ dedi. Daha ne yapacaktık kendimize bolcana vakit geçirdik.
Evet 3 kere girip geçemediğim sınava 45 gün var ve geç kalma korkusu beni sarmış olabilir. Evde yapılacak dünya kadar iş olabilir. Tamir tadilat dışında yazlık kışlık ayrımı, günlük temizlik falan…
İşleri say say bitmez , ben  onun yerine internetten etamin örneği çıkardım.
Annem kendini etamin havlu işlemeye vermiş , bende kendimi oyalarken annemin işini gördüm.


Sadece model seçmek , renk ayarlamak bile insanı zihinsel olarak dinlendiriyor. 


Özetle kendinizi dinleyin efendim. Neler sever, neler yapmak ister.
ve niceleri ...




22 Ekim 2019 Salı

Kitaplık Düzenleme Çabalarım

Kitaplarınızı nasıl düzenlersiniz?
Yayınevine göre,
yazı türlerine göre ,
yazarına göre.
Benim aklıma bunlar geliyor. 
Ne zormuş kitaplık düzenlemek .



Eski mutfak dolabını terasta çiçek dolabı olarak kullanıyordum. Odadaki kitapları çıkarmak isteyince bir dolaba ihtiyaç duyduk ( mevcut  kitaplığı çanta dolabı olarak kullanıyoruz ). İlk başta tembellik ettim boyamayaçağım dedim. Ablamlar kabul etmediler . Koyu renk odayı boğar diye. Sonra ikna ettim. Kitapları dizer kenarları kaplama yaparım diye.
Dolabı silince bunun pek mümkün olmadığını gördüm. Az biraz deforme olmuştu. Mecbur boyadım. 

Canım varoş mahallemde istediğim boyayı bulamadım .
5. nalburda boya makinesi vardı. Katalog verdi elime seç istediğini dedi. 
Tabi önce zımpara yapmalısın dedi. Bende uğraşamam dedim. Renkler koyu olduğu için astar yapmak gerekiyordu. İlk gün astar yaptık ablamla. 


Astarlı halini bile sevdim de boyayı almışız bir kere diye sonraki gün boya yaptık.


Boyanmış boş hali yok. 


Odada elektrik de yok. Gün ışığında evde olmadığımız için led ışıkta ancak bu harika fotolar çıktı. 
:)


 Kitaplık boyamak işin en kolay kısmı imiş. 
Boyarken inanılmaz dinlendirici. 
Dinlendirici derken zihinsel olarak dinlendirici. 


Kitaplığı yerleştirmeye sıra gelince ne zor şeymiş ya.

Ben yayınevi dedim. Ablam renk ve boy sırası dedi.

Kitapları sağdan sola , soldan sağa almaktan perişan ettim kendimi

yok yine içime sinmedi. 

                                  
kitapları cinsine göre sıralayayım dedim. en azından eskiden öyleydi. Seyahatnameler,  şiirler bir arada idi. Sonra yayınevlerine göre diziyordum. 


O kadar yoruldum ki ablama he he dedim. Daha kolay çünkü :)

Daha yayınevi katoloğlarını düzenlemedim.


Resim severim ama ilgili yayınlar o kadar farklı boyutta ki nasıl yerleştirsem bilemedim. 


Daha kolilerden çıkarmadığım şehir yada müze tanıtım broşürlerı var ki en sevdiklerim. 
Nasıl yerleşsem bilemedim. 

...

Birde kitaplarımın ne kadar az olduğunu gördüm :(
...
Eski kitaplık rafları ıvır zıvır süslerle çok doluydu. bu kitaplığı doldurmayacağım dedim ama çok yavan geldi gözüme. Renkle uyumlu objem de yok. En kısa zamanda sarı yada turuncu renk alıp bir iki saksı boyamayı düşünüyorum. 
Zıt renk güzel durur yoksa kırmızı yok yok mavi mi boyasam?
Ben biraz düşüneyim sizlerde fikirlerinizi yazarsınız. 
Esenkalın.




19 Ekim 2019 Cumartesi

Doppler etkisi



Doppler etkisi diye bir şey varmış fizikte herhangi bir dalgayı yayan hareketli kaynağın algılanan frekans ile gerçek frekansının arasındaki sapmanın farklı olacağını söyler. Yakınımızda iken ince gelen seslerin uzaklaşınca kalınlaştığı falanlar filanlar.
Bu kitapta o etkiyi bıraktı. Okurken daha naif, değişik bir tat bıraktı. Ne zamanki kitap bitti üzerinden zaman geçti. Doplerin okurken bıraktığı etki değişti. Sorumluluk gibi yıkıldı üzerime.
Neden başarılı olmalıyım ki? Sordum durdum kendime.
Neden olmayayım ki!
Ben doppler gibi ‘’bok gibi’’ başarılı değilim ki başarı sonunda elime geçenlerden bıkıp usanayım. Onca okudum ettim. Okurken yaşadığım sıkıntılara değinmeyeceğim. İş hayatına atıldım. Yine çabalıyorum. Çünkü torpil olmadan kendini ispatlaman cidden çok zor. Bir kadın olarak bazı sektörlerde daha da zor.
Evet zamanı gelecek bende Doppler gibi ya da kitaptaki sağcı karakter gibi düşüneceğim, ama benim o aşamaya gelmem bir Norveçlini yanında imkansız gibi bir şey. Cidden uzun bir yolum var.
Bu kadın ne yazıyor diyeceksiniz. Evet ne yazdığımı kendim bile bilmiyorum.



Kitabı kimden gördüm de aklıma not aldım bilmiyorum. Kitabı alalı da okuyalı da uzun zaman oluyor. Başka bir yazı yazmaya gelmiştim .Gördüm ki burada yarım bir yazı var devam edeyim. 

Bir süre önce arkadaşa doğum günü hediyesi  için kitap siparişi verirken kendime de almış oldum. Kitabı aldığım gibi de başladım ama sindirmem zaman aldı.
Nereden başlasam ki?
Kitaba adını veren kahramanımız  hayatın her aşamasında başarılı olmuş bir insan. Bizim çokça çabaladığımız şeyler bir el şaklatması ile elde eden cinsten. Babasının vefatından sonra ormanda ufak bir kaza geçirip aydınlanma yaşıyor ve ormana yerleşiyor. Öylesine dümdük orman yerleşiyor. Evliymiş, iki çocuğu varmış umurunda olmadan.
Ara ara yemek bulmak için evlere girdiği oluyor. Genelde de emekli bir askerin evine. En sonunda da yakalanıyor. Emekli askerde en az onun kadar anormal bir tip . 
Evine giren hırsızla ahbap olmak!
Nasıl bir yalnızlık halidir?
Babasız büyümenin etkisi diyor kendisi. Hep bir yanı eksik kalmış. Mantıklıda olabilir. Asker olan babasının öldüğü anı maket şeklinde yapmakla meşgul. Amacı maket bitince kendini öldürmek!
Doppler artık eve hırsız olarak değil de bir ahbap olarak gidip gelmeye başlıyor. Ahbap kavramı bizden farklı haliyle. Bizim sürekli kullandığımız tramvay metro hattında yüzlerine aşına olduğumuz insanlara selam vermemiz gibi. Belki muhabbet etmenin cıvkını çıkaran bizlerizdir. Uzun zaman aklımı kurcalayanda bu zaten. Biz bazı insanlarla muhabbet etmemiz gerektiğini düşünüp kendimizi yoruyoruz.  Aynı işyerinde çalışıyorum diye istemediğim insanla muhabbet etmemeliyim. İstemediğim insanla yemek yememeliyim. Tamam Dopplerin durumu da normal değil. Hangisi olmalı aklım karışık.
Hiçbir zaman ortalama insan olamadım. Ya tam olmalı ya da en iyisi.
Bir de Dopplerin evine giren hırsız var. Kendi de bir bakıma hızsız sayıldığı için evine giren hırsıza kendi elleri ile istediği DVD oynatıcısını vermek!
Cidden ilginç. Sonra bu iki anormal insan dopplerin ormandaki çadırında buluşuyor. Hayatı sorguluyor. Evet orman hayatı sorgulamak için güzel bir yer. Bazen bende spordan sonra yapıyorum.
Üç kuruş için bu insanlara katlanılır mı diyorum. Hemen işten çıkmaya karara veriyorum. Az sonra her yerde aynı gereksiz insan profili var neden düzenini bozuyorsun ki diyorum.
İnanılmaz kararsız bir insanım. Doppler bu konudaki  seçimlerimde yardımcı olmadı ise neden okudum ki!
Söylenecek onca şey varken uzatmadan bırakmak istemek!
Ben kaçar gereksiz iş hayatımı, sıradan yaşamımı metronun akıp giden gri koridorlarında az biraz düşüneceğim. Çünkü Bizim Büyükşehir’imizde orman yok. Beton var.



7 Ekim 2019 Pazartesi

13. Beyoğlu Sahaf Festivali

Benim 8 sene önce keşfettiğim Beyoğlu sahaflar festivalinin bu yıl 13. senesi.
Haliyle bileni, seveni bol. Bu yüzden olsa gerek bazı şeylerde olayın amacından şaşılmış. 2008 de basılan Masumiyet müzesi ilk basım diye 50 tl ye satılır mı ya. Sahaf dediğin daha dün basılan kitabın uçuk bir rakama satılması olmamalı. 
Sıfır fiyatı 8  - 12 tl ola ürünlerde 10 tl ye satılmamalı. 
Zevkli bir etkinlik olsa da ben çoğu tezgahlara bakmadım. Sadece 5 lira ve 10 liralık tezgahlara baktım. 
Diğer tezgahlarda kitap ücretini tek tek sormak yada  kitapların iç sayfalarına bakmak gerekiyor. 
ilk seferde 5 kitap ikinci seferde 15 kitap alınca detaya da girmedim. 
Çok ucuz olmasa da aklında kitap olmadan giden benim gibiler için güzel şeyler çıkabilir. 
Evdeki kitaplar ağır geldi diye aklımda Debbie Macomber ve Kristi Hannah kitapları vardı. 
Amacın dışına çıkmış da olabilir :)


Kitapları daha şık bir kombinle fotoğraflayacaktım ama ben foto çekene kadar.  Festival biter diye hemen haber vereyim dedim. 


Kitaplar bu kadar. 
Ben kitaplığı nasıl düzenlerim diye düşüneyim, sizde eski sahaf postlarıma bakın e mi?


2012 yılında  iki kere gitmişim az az almışım.

 

2013 yılında aldığım kitapları severek okudum. 


2014 yılında iki defa gitmişim. Eğil dağları okuyamadım. Edebiyat öğretmeni olan kuzene verdim. Banu Avar Severim ama yarım bıraktım. Adalet Ağaoğlu'nu nedense okuyasım yok. Allah'ın askerlerini de okumadım. Sayınca ne çok şey okumamışım ben öyle :)


2015 yılında not almadım ya da gitmedim. hiç hatırlamıyorum da. Bu yüzden her şeyi not almak gerek. 
2016  sahafı toplayıp gelmişim. Toplamışım da ne hala okumadıklarım var. 
Hay bin yekzan ( önsözü okudum ), Mukaddime, Tek kelimelik sözlük ( ara ara açıp bir iki deneme okuyorum) ve İskender Pala okunmadan kalan kitaplarım.

2017 yılında da gitmedim galiba, not almamışım.
2018 de iş arkadaşlarımla gittim. İlgi alanlarına girmedikleri için sıkıldılar bende iki kitap alıp geldim.


Bu senede iki defa gittim. İlk gittiğimde vakit sınırlı idi az gezdim 5 kitap aldım. Cumhuriyet yayınları klasikleri biz tezgahta  standart 5 lira , yan tezgahta 3 - 5 arası. Ben çok seçmedim. Rastgele aldım desem yeri :)
İkinci gidişimde eski iş arkadaşımla gittim. Kızı hamile haliyle yordum. Daha doğrusu taksim tünele soktum da ruhunu yordum. Ben bile o kokudan tiksindim. Arkadaş resmen çıkarıyordu. Ne pis insanımız var. Hayvan diye insana hakaret ediyorlar ya hayvana hakarettir o. Hiç bir hayvan ulu orta temel ihtiyaçlarını görmezsiniz de yol üstlerinde , köprü altlarında koca koca adamları görürsünüz. en sizi görmek yada pisliğinizi maruz kalmak zorunda mıyım. 
Kitap yazmaya geldim, milletin çişini konuşuyorum. Pissiniz cidden ya. 

Neyse ben kitaplara döneyim. bu sene daha kitap almam. Dur bakıyım emin miyim? 
Eminim , belki tek tük alırım. 
İlk önce kitaplığı düzenleyeyim . Okunacaklar listesi yapayım ondan sonra.
Bol kitapla, keyifle kalın.