30 Eylül 2016 Cuma

Pinterest açılıyor

Pinterest açılıyor a dostlar. 
Kurucusuda değilim neden bu kadar seviniyorsam.
Kullanıcıları bilir ki bir süre önce siteye giriş sağlanamıyordu. 
Aradım taradım net aleminde bir Allahın kulu iki kelam etmemiş. Bir ben mi giremiyorum derken; forumlardan birinde rastladım başkaları da siteye erişemiyormuş. 
Ne güzel resimler biriktirmiştim. Dersler başlamadan eski hallerini topladığım eski İstanbul'un yeni hallerini gidip gezecektim.  Aynı kareden yakalayıp aya ilk adımı atan astaronat kadar sevinecektim. 



 Kış gelmeden bir iki yere gitmek istiyorum. 
Karlı hallerinde muhakkak giderim. Daha önce kar altında İstanbul gezmişliği yok bu sene olsun istiyorum. 
Hep gezeyim istiyorum, gezince de ben çok yoruldum diye söyleniyorum.
İnsanoğlu işte, ne istediğini bilmiyor. 
Esenkalın efendim.  

29 Eylül 2016 Perşembe

Bir haftalık tatil # 3 köy gezmece

Eskiden köye giden çok olmazdı, son zamanlarda köye rağbet arttı. Geçen sene ilk defa köyde su sorunu yaşadık. Çocukken köy filmleri izler anlam veremezdim, insanlar neden su için kavga eder ki, kazsın toprağı su çıkarsın,  kendine kuyu yapsın derdim. Ahh masum çocukluğum ne bilsin su denen şeyin ne büyük nimet olduğunu ve kolay bulunamadığını.
Neyse efendim bu seneden köye giderken kalabalık bir ortam bekliyordum ama yanılmışım. Fındıklar toplanmış ve kalabalık şehirlere dönüş yapılmış. Haliyle köyde genç kimse kalmamış.
Resme bakarak aslında köyümüzün boş olduğunu görebilirsiniz.


Tam orta kısım bizim mahalle, asıl köy sağ üst kısımda kalabalık olarak ilerliyor. 
Biz ortanın en altındaki evdeyiz, en üst tepede büyüklerimizi ziyaret etmemiz gerekiyor. 


Kamyonun üstünde süper yolculuktan sonra tepelerin tadını çıkardık.


Her bir köşede ayrı ayrı  resim çekildik.



Şu köşede kaç resim çekildik biz bile sayamadık. 3 kardeş sıra ile en az on poz çekilmişizdir. Bloğa kendimi koymadım, ablam kendini paylaşıyor zaten bende paylaşsam bir şey demez. 

Şu merdivende düzgün poz vereceğim diye kendimi paraladım. Önümden gelen giden eksik olmadı. 



Köy evlerinde en sevdiğim kare olur yere yakın oflanlar.  Merdiven ve merdiven altında yer sofrası ca 
 ''Oflan nedir?'' dediğinizi duydum. 
Bizim oralarda bu mutfak dolaplarına oflan ya da terek denir.  Aslında terek Gümüşhane, Bayburt  yöresinde daha çok kullanılır. Evin hanımıda Bayburtlu, 40 yıllık eşini bu yıl kaybetti, kendisi ile ile ilgilenecek çocuğu olmadığı için kalabalığa yakın küçük bir ev yapacaklar kendisine ( tepede sadece 2 ev var ). Anlayacağınız 10 sene sonra bu evden sadece temeller geriye kalır.  Onca yaşanmışlıklar evin hanımı ile birlikte toprak olur. 

 
Bu oflanda ikinci evden. Ev kışları pek kullanılmasa da. Bakımı sürekli yapılıyor. Temiz ve sağlam bir ev. 



Bayramlaşmaya değilde fotoğraf çekilmeye gitmiş gibi her köşesinde ayrı ayrı poz verdik.




Veee son. 
Serinin devamı olacak şimdilik köye veda edeyim.

Esenkalın.




21 Eylül 2016 Çarşamba

Bir haftalık tatil # 2 Yaylalar


Köye gitmeden önce uzun uzun gidilecek yerler listesi yaptım. İnsan birine bile gitmez mi? Yok, nasip olmadı. 
Yaylaya gitmek yerine Hamsiköy ya da Santa'ya gitmek isterdim. Kalabalık bir aile grubu ile gidince büyüklerin ilgi alanına göre hareket ettik. 
Süper bir plan yaylada mangal!
Uzak yerlere ızgara için gitmek ne eziyet bir şey. Kur kaldır, rüzgara maruz kal. 

Arada keyif alsak da çok çok üşüdük. 

Kuşburnu topladık ama yiyemedik. Kalabalıkta kaynadı gitti. 


Benim Nenem ( dedemin annesi ) Gümüşhaneli, bizde yayla niyetine Gümüşhaneye gidiyoruz. 


Sisin gelip bizi bulmasını bekledim de olmadı. 



Bizim zamanımızda köyün içi kaldırım döşeli değildi.
 Kaldırım döşenmiş, ağaçlandırma yapılmış. 

Elek ve plazma tv'nin muhteşem uyumu :)
Eski evlerde ne sevdiğim ayrıntı gömme dolaplar sobanın hemen arkasında. 

Salmankas yaylasından diğer yaylara gitmek için tünel yapılmış. zorlanmadan Tornaviya yaylasına geçip mangalı yaktık. Rüzgardan dışarıda  duracak gibi değildi, kardeşimle maden suyu çıkan çeşmeye gidip sıraya girdik. Suyun 1001 derde dev olduğu söyleniyor. Şifa niyetine bizde bir kasa su aldık döndük. Kasada ne oluyor demeyin, bildiğiniz meyve kasaları. Suyun yanında uzun bir kuyruk vardı. Millet çuvalla gelmişti. 


Rüzgardan dolayı fazla durmadan döndük. Gün batımı da bize eşlik etti. 


Yaylaya çıkarken kardeşime dere kenarında durup resim çekilmeyi teklif ettim ama kabul etmedi. Dönüş yolunda ablamın midesi bulanınca mecbur durduk. Akşam olmak üzereydi, manzara güzel olsa da resim kalitesi kötü olunca fazla resim yok. 


İstemeye istemeye gitsem de eğlendim, bol bol resim çekildim.
Fırsat bulsam yine gitmem o ayrı dava :)
Esenkalın. 



19 Eylül 2016 Pazartesi

Bir haftalık tatil # 1

Bir haftalık tatil ne çabuk geçti. Halbuki köyde iken uzun süre orada imişim gibi hissediyordum, günler ağır aksak ilerliyordu. Günler bitmiş ve iş başı yapmışım bile. 
Peki nasıl geçti 7 gün?


 Cumartesi sabah 5 de yola çıktık. 15 saatlik bol yayılmalı bir yolculuktan sonra Trabzon'a vardık. Akşam geç vakitlerde evde olunca sadece yemek yedik ve yattık. Sabah güneşli bir güne uyanınca karadeniz de bulunmaz bir nimet dedik ve soluğu denizde aldık.


Samayer sahil


 4 saat sonra aç, susuz ve bitap şekilde eve döndük.


Kurbanın ilk günüde evde oturduk, gelen 3 - 5 kişiyi ağırladık.

 

Mis gibi temiz havayı içimize çektik.


Vefat eden büyüklerimizi ziyarete ettik.  


Gittikçe kuruyan dereye ( yanbolu çayı ), çimento fabrikası ve karayolları çalışma alanlarına  bakıp çocukluğumuzu düşündük. 

İki günüde böyle geçirmiş olduk. 

Bayramın ikinci günü yaylaya gittik. O başka postta.
Şimdilik bu kadar. 

18 Eylül 2016 Pazar

Tatilden Dönmek

Tatilden dönmek neden farklı hisseddirir, neden insanın eli hiç bir şeye varmak istemez?  İsviçreli bilim adamları tatil sonrası durum için söyleyecekleri bir iki kelamları varmıdır? Sadece en sert şartlarda da etki gösteren krem mi yapar bu adamlar?  O vakit tatil sonrası keremi yapsınlar.  Uzun yoldan dönemler kullanıp kendilerine gelsinler. 

 11 saatlik yoldan geleli tam 24 saat oldu.
 Tek yaptığım çamaşır asmak. 
Çamaşır katlamak ve ütü yapmak için bir adet katya olur nadya olur kim olursa olsun birisi gelip bu 3 makina çamaşırı halletsin. Tatilden önce kalanlarıda unutmamak lazım tabi.

Allahım çok yorgunum.
 Dinlenirken bir iki kelam yazayım dedim, beynim durmuş.  
Halbuki köye gittim mis gibi temiz havayı içime çektim,  turp gibi olmam lazım. 
Her şey Istanbul'un havasında desem olur mu?

Neyse ben biraz dinlenip çamaşır asmaya ve katlamaya başlasam fena olmayacak.  

Allaha emenet olun. 

5 Eylül 2016 Pazartesi

Az biraz söylenmece

Eski filmlerde hep görürdük devlet dairesine gidersin günlerce beklersinde kimse senle ilgilenmez. 
Zaman ilerleyince teknolojinin gelişmesine bağlı olarak bekleme süreniz azalmış olsa bile memur insan zihniyeti değişmiyor.
Bugün kısa bir süreliğine Defterdarlık da işim vardı.  Kimse ilgilenmedi. İlgilenmekten öte azar bile işittim güvenlikten. Sonra yaşlı bir amca buldum. Ben bu güvenliği nereye şikayet edebilirim dedim. Tamam ben senle ilgileneçeğim dedi. İşim bitimce kayboldu. 

Şimdi özet yapmadan uzun uzun hikayemi anlatacağım. İsteyen kaçıp gitsin. 

Üzerimde bir uğursuzluk var. Elimi nereye atsam elimde kalıyor. Yüksek lisans yapayım dedim okul kapandı. Mesleki kursa gideyim dedim kurs iptal oldu. Spora gideyim dedim iki ay tatile girdi. Geçenlerde parka gittim adamın biri üstüne vazife olmadan fiskiyelerle oynadı su oldum. Öyle kenarda dönerken 3 - 5 damlanın üzerimize sıçraması şeklinde değil direk sırtıma geldi. Bu kadar detayı ne derece uğursuz olduğumu anlayın diye yazıyorum.
 Geleyim asıl konuya. Biraz özgeçmiş sunar gibi olacak. Acıyın beni işe alın hadi :)
Neyse efendim. 2013 de c sınıfı ISG uzmanı oldum. Önce şahıs firması ile işe başladım sonra şantiyede. Hal böyle olunca 3 senem dolsada B sınıfına yükselemiyordum. Bende kıyayım parayada yüksek lisans yapayım dedim. Bu fikrimi çalıştığım firmadaki koordinatöre bahsettim. Kendisinin eğitimci olarak çalıştığı Bayrampaşa daki TEMA AKADEMIYE yönlendirdi.  Hem yüksek lisans hemde TMGD için uygun bir fiyat aldım.  Sonra ben işten ayrıldım. Bayrampaşa ne işe nede eve yakın. Daha merkezi bir yere gideyim diye kalktım iki eğitimide ayrı ayrı kurslardan tercih ettim. 
İkiside Şirinevlerde. İlk TMGD den bahsedeyim. Tehlikeli Madde Güvenlik Danışmanı meslek kolu ilk geçen senelerde gündeme geldi. O vakitde yapsam mı diye düşündüm, vazgeçtim.  Daha sonra koordinatör beni teşvik etti. "Şuan iş yok, yakın bir zamandada gündeme gelmez.  Zorunluluk olduğunda da eleman olmaz. Olurda sen ayrıcalıklı olursun. Hem İSG uzmanı hemde kimya mühendisi olduğun için tercih edilirsin. " diye aklıma girdi. İRİS AKADEMİ ile görüştüm.  Yüksek lisans ile çalıkşsın istemiyorum. Yakın bir dönemde kurs acamayacaksanız söyleyin başka bir yer ile görüşeyim diye özellikle belirttim. Onlarda kesinlikle açılacak dediler.  Ders zamanı başladı kimse aramadı.  Ben aradım ramazamdan dolayı ertelenmiş.  Ramazandan sonra bahane ne oldu bilmiyorum da bir ara darbeden dolayı ertelendi. Daha sonra 13 günlük egitimi bir haftaya sığdıracaklarını söylediler. söyledikleri tarihlerin bana uymadığını söyleyince bana özel ders verileceğini dahi söylediler. (Söylerken bu yalana kendileri inandı mı diye soramadım.) Özetle kurs yalan oldu. Kurs ücretini yatırmamış olsamda vaktim ziyan oldu. Baştan söyleselerdi başka bir yerle anlaşma sağlardım.
Ikinci derdim yüksek lisans. DAMAR AKADEMI ile anlaştım.  Onlarda Fatih Üniversitesi ile anlaşmalı oldukları için olaylardan sonra okul iptal oldu. Damar Akademiye saydırmayacağım. Ellerinden geleni yapmaya çalıştılar.  Esenyurt ile anlaştılar. Ama bir farkla Mayıs 2017 sınavı yerine Aralık 2017 sınavına. Şuan ne istediğimde emin değilim.  Daha ucuzunu bulsam biliyorum ki atlayacağım da nerde.  En son dilekce verin İstanbul Üniversitesinden Esenyur üniversitene geçişinizi isteyin. Biz hallettik herşeyi dediler. 6500 TL çok geliyor tabi. Daha ucuzunu iki gün içinde bulup başvurmalıyım cuma  son gün.  
Şimdi gelelim bu yazıyı yazmama sebeb olan meseleye. Fatih Üniversitesine yaptırdığım ücrete. Defterdarlıkta hazır dilekçe formatı var dekont ile başvurun diye damar akademi mail atmış. Bizde ufak bir sorun var ki o da ablamın parayı yaptırırken hiç bir açıklama yapmadan yatırmış olması. Hatayı fark edip ilgili kişi ile vaktinde yapılmış olunan yazışmalarıda dilekceye ekledim. Kabul edilirmi bilmiyorum. Sebeb sorarsanız bugüne hızlı geçiş yapayım.  İşten izin aldım koştum defterdarlığa, ne yapılacak bilgim yok. Direk güvenlikte görevli kıza dedim. Fatih Üniversitesi öğrenim Ücreti icin geldim. Gayet sert bir sekilde "hepiniz zaten aynı yerden gelmişsiniz, gidin şuraya birbirinize sorun" diye azarlandım. İş yerinde taze bir olayım var zaten burada atışmayacağım dedim söyleneni yaptım baktım hazır dilekceler bana hitap etmiyor zoraki birine danıştım. Girişte yaşlı bir bey, o yönlendirdi sağ oldun. Sadece evrak teslim ediyorsun, hi5c bir açıklama yapamıyorsum evrak teslim edildigine dair numara veriyorlar birde 16 eylülden sonra 
gel diyorlar. O vakit nolacak demiyorlar. Bilen varsa aydınlatsın.

Bu kadar uzun yazıyı benim gibi mağdur olan varsa diye yazdım. Hazır dilekçeyi unutun kendiniz yazın. Yazmaya yer olsaydı ben elde yazardım da kalabalık idi. Ben damar akademiden geldiğimi belirttim o kadar. Ha birde ücreti farklı bir kişi yatırdı ise imzası gerekli. Ablam dekont üzerine gerekli açıklamayı yazıp imzalanmıştı. Bakalım zorluk çıkmadan ücreti geri alabilecek miyim.

Buraya kadar okuduysanız lütfen çok çok dua edin. Süslü cümleler ile bitiremeyeceğim. Allah a emanet olun.

3 Eylül 2016 Cumartesi

İstanbul'u Gezemiyorum; Heryer Tadilatta

Yazmayı planladığım bir kitap yazısı,  bir de pazar gezmesi vardı. Onlar yerine  nedense gezemediğim yerleri yazasım var. 
Mesela Artvin;  her bir köşesini didik dikik etmek istiyorum ama nasip olmuyor. Sri Lanka  da öyle,  ölmeden önce gidip görmek istediklerim arasında. Dağları tepeleri aşıp tapınak gezmek istiyorum. Bilmediğim tatları tadayım, ayaklarım su toplasın, yorgunluktan öleyim istiyorum.

Tamam tamam hayallerimden bahsetmeyeceğim.
 AÖF çalışırken gezilecek yerler listesi yapmıştım.  Kiliseden camiiye çevrilen mekanlar öncelikli olacaktı. Elimizin altında  navigasyonlu telefon yokmuş gibi bir harita bulup üzerine not almışım. Dile kolay taa Bizanstan kalma yapıları görmeye gideceğim teknoloji olmaz, az biraz nostalji. 
Hatta pinterest te eski İstanbul resimleri biriktirdim. Gittiğim yerlerde aynı kareleri yakalayacağımızın diye. Nasip oldu mu? Tabi ki HAYIR. Her yerde tadilat varmış. Pinterest'ede bir şeyler olmuş açılmıyor. Elimi nereye atsam kuruyup  kalıyor. 

 Planda zeyrekten girip Zeyrek Cami, İmaret Cami, Balat, Fener Müzesi  ve Yavuz Sultan Selim Türbesine ziyaret vardı. Planlarken hepsinin bir arada olamayacağını zaten biliyorduk. Yarısını yapsak yeterdi ama yapamadık. 

Buluşma  yerimiz Mehmet Emin Tokadı Hazretleri.


 Unkapanı durağında iner hemen karşıya geçeriz dedik olmadı. Karşıya geçmek için yer yokmuş. Daha doğrusu Tiyatronun oradan varmış da bilemedik. Taa aşağıya kadar yürüdük köprü altından çıktık. Onca yol yürümüşken tekrar yukarıya çıkmadık. Fil yokuşu denen dik merdivenleri kullandık. ''Fil yokuşu'' adının  iki hikayesi varmış. Ben birini olur kabul ediyorum, o da yokuşun dik olmasından sebep çıkanların fil misali ağır ağır çıkması.

Mehmet Emin Tokadi'nin makamını yıllar önce ziyaret etmiştim.  Güzel bir organizasyon ve güzel insanlarla birlikte.


Uzun uzun kendisi kimdi bahsetmeyeceğim. Sadece makamının gizli olduğu ve yeni keşfedildiğini söylemem yeterli. Hatta yengem bildiğimiz yerin aslında doğru yer olmadığını asıl yerinin Unkapanı'nda olduğunu ama herkesin orayı bulamayacağını söylüyor.
Hangisi doğru bilinmez,  bize de gizli yeri  ziyaret etmek nasip olur inşallah. Mehmet Emin Tokadi olmazsa başka zat vardır sonuçta. .


Mekan bilindik olunca fazla oyalanmadık, sadece vakit namazımızı eda edip çıktık.


Son bir detay vereyim. Yapı Zeyrek Sarnıcının hemen üzerinde. Fotoğrafta görülen alt geçit kapısı tam olarak yapının içine iniyor. Daha doğrusu iniyormuş. Görünürde bir merdiven var ama ucunda ne var görülmüyor. Aynı şekilde bahçe içerisinde kuyu gibi yapılarda mevcut. Üzeri cam ile kapatılmış.

Zeyrek Sarnıcının tarihi MÖ.1100 lü yıllara dayanıyormuş notunu da kenara iliştirip bir sonraki adıma geçelim.
Hedefte Zeyrek Camii vardı. Geçerken İstanbul Kitapçısına uğrayıp bir iki bir  şey yiyelim dedik ve kaldık. Daha geziye başlamadan ''ben yoruldum '' diye ağlamaya başladım. Halbuki Menekşe Ablayı planlarından çaydırıp oraya getiren ve bekleten bendim. 



Şimdi İstanbul Kitapçısını da çok bahsetmek istemiyorum. Sade kimseciklerin olmadığı bir yer. Reklamı çok olunca  resim çekilmek için gelen, tarihi dokuyu tam anlamı ile idrak edemeyen insanlar dolup taşar diye korkuyorum. Hatta ablam ''sakın sağda solda paylaşmayın'' dedi :)


Tam karşıda görünen Süleymaniye. Azıcık sağda Şehzade camii olmalı da bizim karede yok. 




Oturduğumuz yerin yanı başında Pantokrator Manastırı diğer bir adı ile Zeyrek camii var. Yapı Doğu Roma döneminden kalma. Kilise 3 ayrı şapelin bir araya gelmesinden oluşuyor. Ayosofya'dan sonra İstanbul'da ayakta kalan en büyük eski kilise. İstanbul'un fethinden sonra ilk medrese burada açılıyor. AÖF derslerinde bunların mimari detaylarını görmüş olduk. Teoride gördüğümü pratikle pekiştirmeye geldim ama olmadı. Tadilat devam ediyormuş. Sadece vakit namazlarında bir kısmı kullanılıyormuş. Pertevniyal Valide sultan camiinde yaşadığım hayal kırıklığından sonra burasının da dört duvardan ibaret olacağı kanısındayım. 
Planlar beklemez biraz etrafından dolanıp gidelim dedik. 


Hiç beklemedik bir şekilde kendimizi eski yerleşim yerlerinde bulduk. 








Kenarda kalmış küçük bir kabir, insan öz Türkçe'sini öğrenmeyince açıklamadan zerre bir şey anlamıyor. 
Yalfu merhum mağfur cennet mekan firdevsi aşiyan Fatih sultan Mehmet Han Serban basışı mağfur cennet mekan ya humerhum mağfur.
Anladığım kadarı ile Fatih'in Serban başı burada yatmakta. Koca metni iki kelimeye sığdırmaya dilde yozlaşma denir ! 


Çökebilme ihtimaline rağmen insanlar bu evde yaşıyor.



Hacı Eyüpzade Çeşmesi taa uzaklarda gözükmekte.


Şeyh Süleyman mescidi. 
Yapının şeklinde de anlaşılacağı üzere İslam mimarisi değil. İki farklı rivayet var biri Pantokrator Manastırı kütüphanesi olduğu, diğeri ise yapının temelinde mezar bulunduğu. 
İçine giremediğimizi yazmama gerek var mı?





Eski doku yavaş yavaş yıkılmaya yüz tutmuş. Hatta bazı yapıların dalgalana perdesini görmesek kimse yaşamıyor diyebiliriz. 


Manastırları göremedik madem çok uzaklaşmayalım Çinili Hamam'a gidelim dedik. Diğerleri gibi o da tadilatta imiş.
Bizde kadınlar pazarından Fatih'e geçelim dedik. Allahım o sokağa girmez olaydık. O ne koku öyle. Herkes kadınlar pazarından bahsediyor da yoğun et kokusundan bahseden yok. Zorla geçtik. 


Yavaş yavaş bozdağan kemerlerine doğru ilerliyoruz.  
 

Şu kemerlerin üzerine çıkamadım gitti. Kardeşime Göktürk taraflarında çıkalım dedim ama durmadı. Bakalım ne vakit nasip olacak.  


Kemerleri geçince farklı bir yüzyıla adım atıyoruz ve geziyi burada bitiriyoruz. Gezinin devamında kendimizi mağazalara attık. Madem kültürlenemedik biraz alışveriş yapalım değil mi :) 

Bayrama kadar bir gezi planım yok. Bayramda bir aksilik çıkmazsa köye gidiyoruz. Hevesli hevesli Trabzonda gezilecek yerler listesi yapıyordum kardeşim sizinle uğraşamam dedi. 
Şeytan diyor çarpa çarpa araba sür. Ben sürmesine sürerim de planlardaki yerler hep dağ başları korkarım dar dik yollardan gitmeye. Ne yapsak ki?
Siz en iyisi bana bol bol dua edin. Son zamanlarda elimi attığım her şey elimde kalıyor.  İşte çok  muhabbetim olmayan biri bile dedi '' senin işlerin hep ters gidiyor '' Bu tarz durumlarda bizim orlarda bir deyim kullanılırda buraya yazamıyorum. Malum  Trabzonluyum! Biraz ağızları bozuk oluyor bizim oraların. 
En iyisi ben gideyim yeterince uzattım zaten. 
Allah'a emanet olun.