26 Ocak 2017 Perşembe

Tütün Yolu - Erskıne Caldwell

Kitabın adını nereden duydum da aklımın bir köşelerine not aldım bilmiyorum. Okunacak kitaplar defterime göz attım, not almamışım. Demek ki ilgimi çekmemiş. Beyoğlu Sahaflar festivaline gidene kadarda aklıma düştüğünü sanmıyorum.  Sahaflara giderken varlık yayınlarından hikaye almayı düşünüyordum,  ilgisizlikten bir şey bakmayınca iki kitap ile yetinmiştim.


Peki ne anlatıyor kitabımız?
Kitap Rus edebiyatindan az hallice acıklı mı acıklı,  sefil mi sefil insancıkları ele alıyor.  O kadar sefiller ki yazıldığı dönemlerde büyük dikkat çekmiş kitap. Yazarda kendini ispatlamak için fotoğraflı röportaj yayınlamış.
Bu insancıklar ne kadar sefil olanilir derseniz. Üzerinde yaşadıkları toprağı sürmekten aciz.  Bir avuç tohum almaya paraları olmayan ama enfiye almaktan geri durmayan. Tarlayı sürme çabasına girmeden arada bir hırsızlık yaparak karın doyurabilen bir aile.
Evin babası Jeeter az biraz Oblomov havasında.

" Yapmaya niyet ettiği işlerini daima en ince noktalarına kadar tasarlar, gelgelelim bir türlü harekete geçemezdi nedense. İşte birazdan,  daha birazdan derken gün geçer, hadi yarına kalsın artık deyivermek daha bir kolayına gelirdi. "

Evin 16 yaşındaki küçük oğlu Dude ise tek derdi araba kullanmak. Daha doğrusu klakson çalmak.  

Arabayı o kadar çok seviyorki "yakın bir zamana kadar 38 yaşında " olan Bessie Hemşire ile evleniyor.  
Bessie Hemşire kadın vaiz. "Hangi dinin, adı ne bu dinin" derseniz, "öyle bir adı yok. Ben çok zaman "kutsal " derim, o kadar. Şimdi sadece bir üyesi var: ben; evlenelim, Dude ikinci üyesi olacak. " cevabı alırsınız.
Kitapta sadece bunlar mı var dersiniz. Jeeter'in yaşlı annesi, yırtık dudağından ötürü evde kalmış kızı Ellie May, az konuşan eşi Ada, hiç konuşmayan sırf güzel diye erkenden evlendirilen
Pearl, Pearl'in güzelliğine bakmaya doyamayan, buna rağmen eşine dokunamayan damat Lov ve evi terkedip bir daha geri dönmeye niyetleri olmayan çocuklar.

160 sayfalılk kitabı galiba özetledim. 

Yok bana özet gelmedi, okuyacağım diyorsanız kitap yurdunda 2 liraya satılıyor.  Ben sahaftan 5 liraya almıştım.
Şimdi bu aradaki 3 liralık farkı talep etsem olur mu?

Kitap bana bir bir kuruşun bile önemli olduğunu hatırlattı.  Bu mantıkla 3 lirayı ziyan etmiş oldum.
Şaka şaka,  kitaba verdiğim paraya pek üzülmem.

Son olarak kitap 1957 basım.  Eski kitapları sevme nedenim şuan kullanılmayan kelimeleri bize hatırlatıyor olması. 
Çevirmen Türk deyimlerinden bir iki ilave etmiş.  "Anladıysam Arap olayım. " 
"Yezidin oğlu." gibi.

Benden bu kadar, esenkalın. 


23 Ocak 2017 Pazartesi

El Deliye Biz Akıllıya Hasret - Tiyatro

Uzun zamandır tiyatroya gitmiyordum. Menekşe Abla ''tiyatro var, gidelim'' deyince hemen kabul ettim. Tiyatroya gitmek demek topluma karışmak demek benim için. Daha doğrusu kokmuş minübüslere binmek. Tiyatroya giderken ilk durakta  temiz bir arabaya bindim yarı yolda başka bir arabaya aktarıldık. Arabalar kokmasa da berbat bir trafik vardı.  Geç kaldım, falan filan...


Özetle uzun zaman üstüne tiyatroya gittim. 
Tiyatro Çiğdem Tunç tarafından kurulmuş yeni bir ekip. 
Oyuncuları daha önce pek çok yerde görmüşsünüzdür. 

Oyuncular içinde en çok Özkan Ayalp'ın performansını beğendim.  Buradan diğerlerinin kötü olduğu izlenimi çıkmasın tabi, onlarda iyiydi. Hele doktor karakteri  izlenmeye değer. 

Olağan üstü güzel olmasa da  vakit ve mesafe sıkıntı olmayacaksa izlenebilir. 
Esenkalın. 


18 Ocak 2017 Çarşamba

GÜNEŞ ÜLKESİ - CAMPENELLA

Güneş Ülkesi'ni ne zaman nereden görüp not almışım bilmiyorum. Geçenlerde AÖF sınavına geç kaldığım için sınava alınmamıştım. Dönüşte  Şirinevler'e geçip kendime teselli niyetine 3 adet  kitap almıştım. İkisini okumuş oldum. Yalnız kitapların üçünün de tarzı aynı olunca biraz sıkıldım. O yüzden  İbni Rüşt 'ü bu aralar okumayacağım.


Gelelim kitabın konusuna. Aslına bakılırsa kitabın konusu hakkında konuşmayacağım. Bildiğiniz üzere Thomas More'nin Ütopyası ideal toplum üzerine yazılmış bir kitap. Güneş Ülkesi de bu tarz bir kitap.


Tabi ideal toplum kavramı yazan kişinin düşünceleri ile sınırlı oluyor. More'den sonra bu kitabı beğendiğimi söyleyemeyeceğim. Beğenmeme sebebim kadınların ortak olması değil. Tamam bu da bir sıkıntı ama tek sebep değil. Fikirlerin altı çok fazla doldurulmamış gibi geldi. Havada kalan bir şeyler var.
Kaptan ile soru soran arasında sözde fikir alışverişi oluyor. Şu toplumda da bu şekildedir diye. Örnek verilen toplumlar üzerine bir iki kitap okumuşluğum var ve bahsi geçen konularda yanlış bilgi veriliyor olması kitabı yüzeysel bulmama sebep oldu. 
Tamam kitap 1643 yılında yazılmış, o devirde bilgiye ulaşmak kolay değildi. ''Duyduğu her şey o devir için yeni ve doğru, bu mantıkla yazar doğru yapmış.'' demem gerek ama diyemiyorum. 
Özetle kitabın bana bir şey kattığını düşünmüyorum. 

Fark ettim ki son zamanlarda pek bir şey beğenmez oldum. 
Yaşlı huysuz teyzelere döndüm.
 Allahım sen koru yarabbim. amin 
Hadi ben kaçtım. Allah'a emanet olun.  

13 Ocak 2017 Cuma

Yağmurda Aşk - Necip Mahfuz

Yazarın okuduğum ikinci kitabı.  İlk olarak Midak Sokağı'nı okumuş pek beğenmemiştim. 
Hikaye güzeldi ama yazarın kendi memleketini kötü göstermesi itici gelmişti.  

Bu hikayede ise güzeldi cümlesi kuramayacağım. 
Tam kişiler tasvir edildi hikaye başlayacak dedim ki kitap bitti. 
Bir önceki kitapla birlikte şunu söyleyebilirim ki yazarın karakterlerini duygusuz buldum.


Haberlerden  okur gibi "gitti, geldi. Oldu, bitti" duygu yok sadece olay aktarımı. 
Vasat bir kanalda gündüz kuşağı serisi. Bir dizi içinde tüm kederler.

Bu kadar sevilen, okunan yazar olduğuna göre okunur bir yani vardır.  Bir gün bende bir kitabını seveceğim baş ucu kitabı edeceğim. 
Nobel ödülü aldığı için biraz önyargım olacak ama olsun. 

Yazarın düğün evi adlı kitabınıda almıştım. Bir iki aya kadar onu da okur paylaşırım.
Esenkalın.

11 Ocak 2017 Çarşamba

Eğri Kemer & İstanbul'da Kar

İstanbul da kar denince akla trafik, internet ve elektrik sorunları gelse de arada güzel şeylerde oluyor. Misal deyip uzun uzun liste  yapacağım desem, liste yaparak bilgim yok. En iyisi tek yer ile sizi oyalayayım.
Size daha önce bu siteden bahsetmiştim.
Eski fotoğraflar, gravürler, haritalar...

İki satırda  ''eğri kemere gittim'' diyecektim olay bitecekti, bitmedi. Sınırlı zamanda o kadar çok fotoğraf çekilmişiz ki sadece manzara fotoğrafı bulmadım.  O yüzden sizi azıcık sıkacağım.
Efendim bilindiği üzere eğri kemer 1554 - 1564 yıllarında Mimar Sinan tarafından yapılmıştır. Uzun uzun bilgi vermeyi çok isterdim ama konuya vakıf değilim.  Sırt hobi niyetine okuduğum AÖF ders kitabında Mimar Sinan eserleri adlı bir konu mevcut olsa da içeriği boş. Ben kemere gidip ''Aa burası Mimar Sinan'ın eseriydi'' diye aklıma gelince ders kitaplarının yeterli olmadığını bir kez daha görmüş oldum.
  Nette ''Eğri kemer''  araması yapınca göreceğiniz pek çok fotoğraf haricinde bir iki ekleme yapacağım.


1828 basımı bir kitap. 
İçerisinde bizi ilgilendirecek İstanbul'un mimari yapıları, su kemerleri detaylıca verilmiş. Bu arada kitabın içeriğini göremiyoruz. Kaynak olarak ''bu kitap '' demek istiyoruz.



Kemerin dikey ve yanal görünümleri, arazi yapısı ve kullanılan teraziye kadar her  şey çizilmiş. Haritalar, projeler ve daha fazlası için siteye bakarsınız, ben benim gözümden çektiklerimi eklemek istiyorum.


Altından geçip de üstüne çıkmak nasip olmayan eğri kemer. 


Hoş karda yuvarlanmaktan kemer üzerine çıkamadık ama olsun. O da başka zaman kalsın. 


Kar ile birlikte internet sıkıntısı da yaşıyoruz. Her şeyimiz internet olmuş. Olmayınca hayat duruyor.
Bir yazıyı yazmak için kaç defa niyetlendim. Ekledim, çıkardım, ne yazacağımı unuttum. Bahara kadar yazıyı bitirebilmeyi umuyorum :)






Ayvat bentine gittik demek isterdim ama sadece altından geçtik. Araç parkı ve yollar problemli idi. 




Orman içinde araç girişi belirli yerlere kadar uygundu. Bizde geç vakit diye fazla açılamadık. 


Mevcut olan kişilerin birbirine seslenme şekilleriyle kendimizi memlekette hissettik.
 '' Haunlar yolda kaldı, yardım edin'' seslerini duyunca anladık ki karadeniz insanı her koşulda ağaca ihtiyaç duyuyor. 
İşte güçte, ormanda ''bize her yer Trabzon!'' 
Bir Trabzonlu olarak  şunu söylemek istiyorum ''sizleri daha az görsem, özlesem fena olmaz.'' 



Sınırlı zamanda olsa bolca eğlendik. 
Yattık yuvarlandık, kar içinde kaybolacak konuma geldik.


Bu arada fark ettim ki çocukluğumun korkulu rüyası olan kangal korkumu atlatmışım. Hatta köpeklerle arayı yapmışım, iş yerinin köpekleri ile mutlu mesut olmasa da bir birimizi idare edecek kadar yakınlaşmışız. Kurt  kırması güzel bir köpek var iş yerinde ama eklemeyeceğim. İlişkimizi medya önünde yıpratmayacağız.
 : )


Çok ısrar etiniz madem paylaşayım. Oturunca gelip kafasını dize koyuyor. Pati veriyor, sev beni niyetine sürtünüp duruyor. 

Benim gibi hayvanları uzaktan seven birisi  için büyük gelişme. 
Net kesilmeden  benden bu kadar.
Esenkalın.





7 Ocak 2017 Cumartesi

İzlediklerim 2017 # 1

2012 de bir heves açmış olduğum bloğumu gittikçe ihmal ediyorum. İstikrarlı düşüşe bakılırsa seneye buralarda yokum. Artık seneye kalem kağıt elimde günlük tutarım. Yaşıyorum, varım ve bir iki satır karalayabiliyorum diye.

2017 ye patlamalarla girdik. Pek çok can verdik. 
Ben bloğuma güzel şeyler yazmak istiyorum. Kayda değer güzel bir şey olmayınca da  blog boş kalıyor.

" Kar bahanesi ile işyerinde film izlemekle meşgulum " yazsam yıllar sonra dönüp bakınca ''Allahım bunu mu yazmışım ?"  derim.

Yazacak bir şey yok gerçekten.

Bu hafta yüksek lisanstan sınavım vardı. Haftaya da AÖF  den. Ne güzel iznimi almışım işe gitmeyeceğim. Akşam mesaj geldi ki " sınavlar iptal ". Bizde mecbur işe geldik.
 İş demişken  yol inşaatında çalışıyorum. Yağmur, kar gibi durumlarda çalışma yok, ama teknik ekip işe gitmek zorunda. Bende etrafta eğlenecek arkadaş bulamayınca oturdum film izliyorum.
İzlediğim filmi beğenince paylaşayım başkalarıda belki izler dedim.
Ove'nin hatrına izlediğim diğer iki filmi de not alayım madem. 

2017 de izlediğim ilk film Bridget jones'un Bebeği


Film konusu bizim ahlak anlayışımıza pek uymasada ben izlerken baya eğlendim. Biraz fazla kahkaha atmış da olabilirim.
Bridget de evlendi ya artık kimse evde kaldım diye telaşlanmasın :)
Bu arada kadın hiç değişmemiş, tamam tamam biraz yaşlanmış. Adamı ilk etapta çıkaramadım.
"Aa bu o avukat mı?" şaşkınlığı yaşadım bir an. Mavi renkli çorba içmişti de sesi çıkmamıştı. Türk erkeği olsa o tencere kadının kafasına kırılırdı. O vakte kadar mükemmel yemek yenmemiş gibi.

Neyse efendim bu filmi es geçip beğenerek izlediğim iki filme gelmek istiyorum. Biri hint filmi.
Sefer Tası


Uzun zamandır izlemek istediğim filmlerden biridir sefer tası. Türkiye de olmayan bir sistem, yemek yapıyorsun ve kurye ile iş yerine gönderiyorsun. Biz paket servis deyince herhangi bir yemek firması ile anlaşma yaparız. Hindistan bir adım öteye gitmiş yemek firması haricinde evden işe de yemek gönderiliyor. Arada karışıklık da olabiliyor ki filmimizde de tam olarak böyle bir karışıklıkla başlıyor. Mutsuz ev kadının yemeği, yalnız  adama gidiyor. 
Sonrası mı? İzleyin görün. İzlemeden önce eğlenceli film isteyenler başka film izlesin önerisinde bulunacağım. 

Son filmim ise ; Ove adında bir adam.



Takıntılı, yaşlı adamın bu günü ve flashbacklerle gençliği var. İsviçre yapımı güzel bir film. 
Ove nin eşi kanserden vefat edince yalnız kalışını ve bu yalnızlıkla nasıl başa çıktığını / çıkamadığını anlatıyor.  İranlı aileyi unutmamak gerek. Kadın olmasaydı her şey çok daha farklı olurdu.  Biraz hüzünlü bir hikaye. İzleyin efendim.

Benden bu kadar.
Ders çalışmam gerek ama içimden gelmiyor.  Büyük bir ihtimalle Pamuk Prenses ve Avcı filmini izleyeceğim.
Karlı havalarda izlenebilir film önerisi olan var mı?
Picakli micakli olmasın :)
Anladınız siz onu.
Macera olabilir ama intikam, kan olmayan filmler.

Dikey Limit,
Yarından Sonra,
Karda yolculuk,
Frozen (karlar ülkesi ),
120

izleyip beğendiğim,  tavsiye edebileceğimiz karlı filmler.

Sizin önerileriniz var mı?