Çocukluğum köyde geçti.
Yağmur yağdığında annemin sandığının üzerine otururdum. En güzel manzara oradaydı. Ne bir masal kitabında ne bir TV programında böyle bir huzur var.
Hava yağışlı ama ev sıcak. Az arkamda kadife örtülü bir yatak. Kenarları kırmızı gül işlemeli beyaz sandık örtüsü.
TRT nin su altı belgeseli vardı. Aynı belgeseli tekrar tekrar mı verirdi yoksa teması batık gemiler miydi bilinmez. Çıkmasını dört gözle bekler hayallere dalardım. O batık gemiyi ben bulmuşum, yok aslında o batıktaki testiler bana aitmiş. Ellerimle yaptığım iksirler suya gömülmüş.
Derenin her taşımasına ben de bir belgeselciydim. "Acaba su neleri aldı geldi?"
Bazen doğa belgeseli çekerdim. Yıllar içinde büyüyüp serpilen ağacın. Kabaran sular karşısında yavaşça kayıp gidişi olurdu tema. Milim milim azgın sular toprak parçasını alıp götürürdü. Ağacın kökleri az biraz dayanırdı. Sonra o da kendini bırakırdı.
Aradan yıllar geçti, o çocuk büyüdü. Büyüdü de her yağmur hayal kurmaları, yalnız kalma ihtiyacı geçmedi.
İçindeki çocuğu yaşatanlara selam olsun.
içindeki çocuk yaşıyorsa sanırım daha henüz hayata karşı umutların da devam ediyor yoksa vay haline, vay halimize. O belgesel yüzünden su altına merakım, ve fakat sudan korkarım :D
YanıtlaSilHerkesin aynı kanalı izlediği dönemler ne güzeldi. Ortak konular olurdu konuşmak için 😊
Sil