Kül ve Ateş – Jane Austen
Kitabı yıllar önce okumuştum ama ismi farklı idi. Hatta o
zamanda isim konusunda blog aleminde bir muhabbet dönmüştü. Konu belli sosyete
ve zengin koca bulma.
Kadınların çalışmayıp zengin koca bekleme durumu beni hep rahatsız
etmiştir.
Zoraki kibarlıkta insanı yorar diye düşünüyorum. Bırakın beni bana yaaa. Sümüklü evladınızı sevmediysem zoraki ‘’ ah ne sevimli ‘’ demeyeyim.
Gave - Şemsettin Sami
Birlikten kuvvet doğar kavramını kısa bir oyun ile görüyoruz. Normalde oyun/ tiyatro artık ne derseniz bu tarzı sevmem. Bu kısacık hikayeyi sevdim.
Elveda Gülsarı – Cengiz Aytmatov
Tanabay ile Atı Gülsarı’nın taa en baştan gençlik döneminden başlayan dosluğunu Kırgızıstan’ın siyasi ve sosyal durumunu göz önünde bulundurarak anlatıyor kitap. Zorlu hayat koşulları, kolektif tarım, şenlikler, değişime ayak uyduramama ve daha niceleri. Tasvirler çok güzel yapılmış, zorlu hayat koşulları direk gözünüzün önünde canlanıyor. Tanabay ve Gülsarı ile yıllar geçip gidiyor.
Aşka Dair - İskender Pala
Kitaba başlayalı uzuna zaman oldu. Deneme olunca parça parça okudum.
Beyaz Zambaklar Ülkesinde
Uzun zamandır e kitap okumuyordum. İnce kitap olunca okudum gitti. Ülkeyi kalkındırmak içi yapılan çalışmaları ele aldıkları kitap güzel olsa da abartılacak kadar bir yönünü göremedim.
Yaşan Ölüler - Patrick White - Tel Yayınları
Öneri olmadan uzun zaman önce almıştım. Hiç bir beklenti içine girmeden okudum ve sevdim. Birbiri ile çok farklı kişiliklere sahip bir aile üzerinden ilerleyen kitap bir çırpıda bitiyor.
Yedikıta dergisi - Sayı 52 / Aralık 2012
Çayyaolu antika pazarından iki sayı almıştım. Birini aldığım gibi okudum, diğeri yarım kaldı.
Demir Ökçe Jack Londen
Yazıldığı dönem için distopya olarak geçiyor. Ben okurken gerçek gibi okudum. Kitap sonu başlangıcı ile farklı idi. Başlangıç fikir özerinden giderken sonu kanlı çatışmalara döndü.
Dış Güzellik Yasaklansın Ruh Güzelliğine Geçelim - Yasemin Sakallıoğlu
Kitap iki gün içerisinde geçiyor. Yurdumda değersiz hissettirilen yüzlerce kadından bir tanesinin ruh dünyasını güzel anlatıyor ama kısa sürdü.
Kumpanya - Sait Faik Abasıyanık - YKY
Kısacık bir çırpıda biten bir kitap oldu.
Toprak Ana – Cengiz Aytmatov
Birkaç ay önce Elveda Gülsarı’yı severek okumuştum. Yazarın
diline aşına olduğum için zorlanmadan okuyacağımı biliyordum. Öylede oldu
severek bir çırpıda okudum. Ana ya hayran kaldım, gelinine sahip çıkması. Ona
hürmeten köylünün de iyi davranması güzeldi. Savaş zor, yalnız başına hayatta
kalmaları mücadelesi çok çok zor. Öyle dönemlerde çalışarak yılmadan ayakta
kalmaya çabalamanın ne kadar önemli olduğunu gördük.
Kitapta bir hikaye kaldı. Onu da yıl içerisinde okumayı
düşünüyorum.
Kalp Ağrısı – Halide Edip Adıvar
Severek okudum. Gayet akıcıydı. Tek kusur kitapta
bilmediğimiz kelimelere numara verilmiş. Açıklama kısmı bölüm sonunda. E kitap
şeklinde okuyunca cümle içerisinde geçen kelimeyi pratik olarak bulmak biraz
zamanımı aldı.
Azize’yi inanılmaz şımarık buldum. O devirde psikolojik
destek almak yok muydu acaba? Okuduğum başka klasiklerde de kadınlar
çok çabuk hasta olup yataklara düşüyordu. Akıl hastalarını ney sesi ve su sesi
ile tedavi eden ecdadımız kadınların gönül kırgınlıklarına bir çare bulamamış
mı? Her stres yapan neden verem olur ki? Biri bunların arasındaki bağı
açıklasın. Yıllar önce ‘’stres olunca karnım ağrıyor ‘’ dediğimde bana
gülenler. Yıllar içinde bağırsak ikinci beyinmiş öğrendi. Belki bilimsel
açıklamalar ‘’eski devirde insanlar neden verem oluyordu?’’ sorusuna cevap
bulmuştur.
Leyla’nın Evi’ni okurken orada eskiden kadınların gönül kırgınlıklarında
zehir içerek intihar ettiğini yazmıştı. Hatta annesinin de intihar ettiğini
düşündüğünü beyan etmişti.
Başka dertleri yokmuş
demek ki ilk dertte perişan oluyorlar.
Yazarın yıllar önce Sinekli Bakkal kitabını okumuştum.
Nedense aklımda küçük kızın oyuncaksız büyümesi kalmış.
Zeyno’nun Oğlunu indirdim birkaç ay sonra onu da okurum.
Anahtar – Falih Rıfkı Atay
Bir insanın ruh hali bu kadar mı güzel işlenir. Severek bir çırpıda okudum. E kitap şeklinde okuduğum kitabın beğendiğim kısımları alıntıladım. Bilmediğim kelimeler için mini bir lügat yaptım ama bilgisayar çöktü :(
Leyla’nın Evi - Zülfü Livaneli
Yazarın okuduğum ilk kitabı. Başlangıç için hangi kitap
önerilir bilmiyorum. Sahaftan iki kitap almıştım ince olanıyla başladım. Nasıl
anlamlı bir okuma hikayesi değil mi: )
Severek bir çırpıda okudum. Nasıl oldu da bu kadar alakasız
insan bir araya geldi diyeceğim yazar onu da açıklamış. Bir vapur yolculuğunda
gözlemlediği insanlardan yola çıkarak.
Yetenekli birileri için halkın içine girmek yeterli galiba. İki hikaye dinlese koca kitap
yazacaklar demek ki.
Ateşi Yakanlar - Faik Baysal
Okurken nasıl zorlandım anlatamam. Çok ağır ilerledi. Yine de
bitti. Yazarın daha önce birkaç kitabını okuduğum için diline aşınayım.
Kasvetli bir kitap bekliyordum ama bu kadar ağır beklemiyordum. Dranada Son Gün
Balkanları anlatıyordu. Ateşi yakanlar da İzmir’in işgali ile başlayıp Kuvay-i
milliyeye geçiyor.
Refik Halit Karay – Ay Peşinde
E kitap olarak okuma yaparken ince kitapları tercih
ediyorum. Kitabı seçme nedenim de bu.
Serbest bir sitili var. Masal niyetine başladı. Anı kitabı
gibi devam etti. Günce gibi ilerlerken bir anda bitti. Kurgu mu gerçek mi
anlamdan bir çırpıda bitti. Kitap eski basım, sadeleştirme yok. Haliyle kendime
mini bir lügat yaptım.
Birazda bahsi gecen konuları araştırdım. Bonmenşeri mesela.
Araştırdıktan sonra daha önce de araştırdığımı hatırlıyorum. Halbuki eski
İstanbul fotoğraflarında da bonmenşeri kelimesini görüyoruz. Muhakkak altına
bir açıklama yapılır değil mi?
O devirin Avm si demek doğru mu bilemedim. Ama her çeşit
kıyafet ve oyuncağın satıldığı yer demekmiş. Aklıma dönem dizisi Paradıse geldi.
Bonmenşeri denine şey öyle bir şey mi acaba? Bir sezon izlemiş bırakmıştım.
Miskinler Tekkesi - Reşat Nuri Gültekin
E kitap olarak telefondan okudum. Kitabı çok sevmiş olsam da sadece iş çıkışı araç beklerken okuduğum için okuma süreci uzun sürdü Konu ve konuyu işleyiş itibarıyla güzeldi.
Ekmek Kavgası - Orhan Kemal
Uzun zaman önce başlamıştım. Çok kasvetli bulunca bir iki hikayeden sonra bırakmıştım. Bir anda okumaya karar verdim ve bitirdim. kitabın adından da anlaşılacağı üzere yaşam mücadelesini anlatıyor.
Ne absürt rüyalar öyle. Nedense bana Uzun İhsan Efendi’yi
anımsattı. Uzun İhsan Efendi Abdullah Efendi’ye göre daha yakın bir tarih. Kim
kimden esinlenmiş emin değilim. Esinlenmede olmaya bilir iki farklı yazar
nihayetinde. İkisi de ayrı ayrı kıymetli.
Yangından sonraki kısımda uyumuşum. Rüyalardan nasıl
etkilendimse en az Abdullah Efendinin rüyaları kadar saçma bir rüya içindeydim.
İstanbul’a gideceğim. Galata’dan Eminönü’ne geçeceğim köprü su altında. O
yüzden yanına yeni köprü yapılmış asfalt nasıl taze. Ama o köprüde tam yüzeyini
kapatacak kadar su altında, kenar kaldırımdan korka korka yürüyorum. Yolun
karşıdan da Ede Ece geliyor. Elinde pankart var. Bir şeyin reklamını
yapıyormuş. O normal yürüyor ama tedirginim ya düşersem. Neyse düşersem su
altındaki köprüye düşerim diyor rahatça yürüyorum. Süleymaniye sırtlarına
yürüyerek çıkıyorum ama nasıl yürümek. Labirent gibi dar sokaklar camekanlı
birbirine gecen ofis ortamları derken tepenin ardına varıyorum. Tepenin ardı
uçsuz bucaksız tarlalar. Nasıl güzel anlatamam ama ortam karışık. Tarla
kenarlarında öbek öbek insanlar. Kontrolden geçip öyle çalışacaklar. Uçan büyük
sinekler var. Sinek değil de kamera
kayıtmış. Baştan beri yanında eşim var. Sen gelme ben giderim diyorum ama hep
yanımda. İnsanları bir şekilde atlatmak istiyorum, sisteme kendimi kaydetmek
istemiyorum. Nasıl oldu ise sistemi kuran hasta yaşlı adamın odasına giriyoruz.
Camdan atlayıp kayıt yapan kişilerden kaçmaya çalışırken ucan büyük sinekler
ardımıza düşüyor. Alarm çalıyor. Dur bir kurtulsaydım da öyle çalsaydın diyorum
ve kalkıyorum. Abdullah efendi gibi rüya olduğunun farkındayım ama bir farkla
düze çıkmadan uyanmak istemiyorum.
Nasıl rahatsız olduysam Abdullah Efendi Rüyaları olduğu yerde kaldı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sizden alalım bir fikir....