26 Kasım 2015 Perşembe

Türk İslam Eserleri Müzesi

Ibrahim Paşa Sarayı tadilattan geçirilip müze haline getirileli yıllar oluyor. Uzun süredir aklımda idi gidip göreyim diye. Hatta sergileri takip ediyorum, "güzelmiş gitmeliyim" diyorum ama gidemiyordum. Nasip bu vakte imiş. 
Akşam kapanma saatine yakın müzeye varmış bulundum.  Ortam güzel yonlendirme var buradan başlıyor diye. Gidip başlangıç arıyorsunuz ! Hayal kırıklığı. 
Açıkçası binanın dıştan görüntüsüne bakınca daha detay bekliyor insan. Duvarda açıklamalar var, haritalarla pekiştirilmiş. Yazıyı okyup sıra örnek görmeye gelince hayal kırıklığı yaşanıyor. Sergilenen eserler yetersiz. 
Gerek eser kaçakçılığı, gerekse başka müzelerde benzer eserlerin sergilemenmesinden dolayı eserler yetersiz geldi gözüme. 
Yok ben bilgi edinip eserlere netten bakarım diyorsanız açıklayıcı bilgiler güzel. 
AÖF kültürel miras okuyan biri olarak ders kitaplarına nazaran daha güzel anlatılmış diyebilirim.

Çok uzattın konuya gel diyorsanız.  Müze dört halife devri ile başlayıp günümüze doğru geliyor. 
El yazması kuran-ı kerimler, kitaplar, el sanatları ve yapılan gelişmeler. 
Resimlerden yola çıkarak biraz anlatayım. 


Herbir odanın girişinde açıklayıcı bilgi var.
Çoğu yerde gördüğümüz ben bunları cekeyim bir ara okurum diyen kişiler burada yok.
Ya saat geç ya da ilgi alanlarına girmemiş. 



Şam evrakları bölümü. El yazması kitaplar ve kuranlar.


Usturlap çekmeden gelsem ayıp olur. 
Bendeki usturlap sevdasına biri el atsa, beni bir kursa yazdırsa hayra geçer :)


Tam olarak adı ne bilmesemde kıbleyi tespit etmeye yarıyor. 


Müzede en çok kandiller, kapı tokmakları ve Kaçar dönemi eserleri ilgimi çekti. 
Kutsal emanatler bölümüde ilgi çekici.  Topkapı sarayında  kalabalıktan pek bir şey anlaşılmıyor burada güzel bir atmosfer var.

El yazması kuran-ı Kerimleri okumaya çalışsamda başarılı olamadım o ayrı dava.  Sadece günümüze yakın dönemlerde yazılmış Osmanlı dönemi olanları okuyabildim.


Mekanın konumu çok güzel manzaraya bayıldım. 



Bu arada Sultanahmet camiinin minaresi tadilatta imiş onu öğrendim. 


Mekan tanıtımında 4 adet avlu var deniyor, ben bir tek bunu gördüm.  Yada gördüğüm avlunun avlu olduğunu bilemedim.
Son bir şey avluda hoş bir koku var. Nereden geliyor diye avlunun yarısını kokladım ama bulamadım. 


Müzenin bir kısmı ücretli.  Bahsettigim kısımlar için bilet yada  müze kart geçerli.  
Diğer ücretsiz kısım ise sergi kısmı.  Şuan  Katar müzeleri ile ortaklaşa düzenlenen  inci sergisi var. Gayet gösterişli takılar mevcut. Kapanma saatine denk geldiğim için detaylı bakamadım.  En kısa zamanda tekrar gidip bakmayı düşünüyorum. 

Benden bu kadar siz daha detaylı bilgi için buralara bakın. 

Esenkalın efendim.


11 Kasım 2015 Çarşamba

Trabzon gezmeleri; Sera Gölü

Bu yazı tablet hafızasının dolması sonucu yazılmaya karar verilmiştir.
Köyden geldiğim zaman resimlere bakma ve her bir ayrıntıyı dinleme zorunluluğu vardı.
Tüm resimler bakıldı,  tek tek anlatıldı.  O vakit tablet yerine farklı kaynaklarda saklanmalı ve yeni resimlere yer açılmalı. 
İlk nereye gitmiştim.  
Of Hapsiyaş pikniğinden ve Santa Harabeleri gezimizden bahsetmiştim. 
O vakit sera gölüne gelebiliriz.
Gazetelerden, internetten gördüğüm kadarı ile güzeldi.  O yüzden gidip kürek çekmeliydim.
Ömrümde bir kayığa binmişliğim yok. Kürek çeken birini çıplak gözle gördüğüm bile yok. Bir heves istiyorum işte, bir kayığa binsem beçeremesem de rahatlasam :)

Efendim göl ulaşımı rahat hemencecik gittik, hayal kırıklığına uğradık kaldık.
Masmavi ( yeşilde olur) olması gereken göl kahverengi.


Çamur akıyor.


  Ufukta da kara bulutlar.


Zaten bizim ayağımızda bir şey var. Nereye gitsek kara bulutlar.

Küçüçük, çamur akan, etrafı çöplüğe çevrilmiş ortam görünce  herkes de bir hayal kırıklığı.
Bende gelmişim illa ki kayığa binmeliyim. Kardeşim grubun tek erkeği olarak "beyin gücü ile çalışan adamım, bedenimi yoramam" dedi. Dersin beyin gücü ile kürekleri hareket ettirecek.
Kızların ikisi de sıcak bakmadı. Ben de zorla beş beygir gücündeki ( valla kız komanda gibi) grubun en küçüğü ile yaparız dedik. Kardelen de ses seda yok o ayrı dava. Neyse efendim grubu ikna ettik Kardelen tesislerine (Kardelen adaşı olduğu için öyle istedi) girmiş bulunduk. Bir baktık ki kayık yok. Onun yerine plastik deniz bisikletleri ( tam olarak adı ne bilmiyorum) var, yağmur yağmış pislik içinde.  Kullanacağımız aracı seçtik temizlettik ve açıldık.





 Bizden başka Türk olmadığını belirteyim.
Her taraf Arap dolu.
Bir süre sonra o kara bulutlar  gelip bizi buldu.
Bizde bir ağacın altına aracımızı çekip yağmurun dinmesini bekledik.




Gitmemizle dönmemiz bir oldu.
Siz gitmek istiyorsanız baharda gidin etraf yeşil olur.
Belki iyi biri olursanız suyun berrak halini görebilirsiniz :)
Esenkalın. 


4 Kasım 2015 Çarşamba

Teknolojinin Ötesi

Kaybolan ölçü ve bozulan denge - Ersin Gürdoğan

Köy Kitaplığında bir kitapla karşınızdayım. Kitap akabe yayınlarını. 1985 yılında basılmış.  Ilk basım galiba, üzerine yazmıyor.  Kitabın içine bizimkiler tarih düşmemiş. Babam genelde kitap sonuna tarih düşer,  amcamda kitap başına.  Artık alıp okumamışlar mı bilinmez.

Yazar 1985 yılında yazmış olduğu kitapta gelişen teknoloji ile insanların değer ölçülerini kaybettiğine değinir. Gelişen teknoloji ile kaliteli ürün yerine kullan at mantığı ile kalitesiz ürünü ve tüketme eğilimlerimiz üzerinde duruyor. Bozulan kalite ile parelellik gösterecek şekilde ahlakı olarakta pek çok değerlerimizi kaybettiğimizi vurguluyor.
Bu kitabı okurken yazıldığı dönemi düşünmeden okudum, döndüm tekrar tarihe baktım.  Sosyal ağların yayılmadığı bir dönemde yazılan bir kitap şu an ki durumda nasıl yazılır acaba?
Kitap hakkında pek bir şey yazmayacağım.  İlgisini çeken okusun.

Ben biraz alıntı yapıp gideceğim.

Sanayi devriminde bedensel güçün yerini makinalar almıştı; zihinsel güçün yerinide kısmen makinalar almaktadır.
(Yazı yazmayı kafadan hesap yapmayı artık bırakıp herseyi akıllı telefonlara bıraktığım bir dönemde kendime gelsin)

 Haberlesme araçları olan radyo, televizyon ve basın, bir yandan yonetime el koymuş güçlerin gücüne güç katarken, diğer yandan da kitleleri adeta sürüleştiriyor.

Yalnızca aklın egemen olduğu,  aklın dışında ölçü tanımayan bir uygarlığın elinde makinaların çevreye ve insana dost olması beklenemez. Teknoloji ancak Vahyin egemen olduğu bir uygarlığın elinde insana ve tabiata dost olabilir.

Bir toplumu ancak halkın değer yargılarına sahip olanlar yönetebilir.

Allah ile yarışa çıkanların ürünleridir dengemizi bozanlar.

Kullanıp atılmayan ürünler uygarlık dışı sayılmaktadır.

Her alanda tek geçerli ölçü vardır: Çıkar,  çıkar sağlamayan tüm alanlar araştırma ve inceleme dışı kalmıştır.