3 Eylül 2016 Cumartesi

İstanbul'u Gezemiyorum; Heryer Tadilatta

Yazmayı planladığım bir kitap yazısı,  bir de pazar gezmesi vardı. Onlar yerine  nedense gezemediğim yerleri yazasım var. 
Mesela Artvin;  her bir köşesini didik dikik etmek istiyorum ama nasip olmuyor. Sri Lanka  da öyle,  ölmeden önce gidip görmek istediklerim arasında. Dağları tepeleri aşıp tapınak gezmek istiyorum. Bilmediğim tatları tadayım, ayaklarım su toplasın, yorgunluktan öleyim istiyorum.

Tamam tamam hayallerimden bahsetmeyeceğim.
 AÖF çalışırken gezilecek yerler listesi yapmıştım.  Kiliseden camiiye çevrilen mekanlar öncelikli olacaktı. Elimizin altında  navigasyonlu telefon yokmuş gibi bir harita bulup üzerine not almışım. Dile kolay taa Bizanstan kalma yapıları görmeye gideceğim teknoloji olmaz, az biraz nostalji. 
Hatta pinterest te eski İstanbul resimleri biriktirdim. Gittiğim yerlerde aynı kareleri yakalayacağımızın diye. Nasip oldu mu? Tabi ki HAYIR. Her yerde tadilat varmış. Pinterest'ede bir şeyler olmuş açılmıyor. Elimi nereye atsam kuruyup  kalıyor. 

 Planda zeyrekten girip Zeyrek Cami, İmaret Cami, Balat, Fener Müzesi  ve Yavuz Sultan Selim Türbesine ziyaret vardı. Planlarken hepsinin bir arada olamayacağını zaten biliyorduk. Yarısını yapsak yeterdi ama yapamadık. 

Buluşma  yerimiz Mehmet Emin Tokadı Hazretleri.


 Unkapanı durağında iner hemen karşıya geçeriz dedik olmadı. Karşıya geçmek için yer yokmuş. Daha doğrusu Tiyatronun oradan varmış da bilemedik. Taa aşağıya kadar yürüdük köprü altından çıktık. Onca yol yürümüşken tekrar yukarıya çıkmadık. Fil yokuşu denen dik merdivenleri kullandık. ''Fil yokuşu'' adının  iki hikayesi varmış. Ben birini olur kabul ediyorum, o da yokuşun dik olmasından sebep çıkanların fil misali ağır ağır çıkması.

Mehmet Emin Tokadi'nin makamını yıllar önce ziyaret etmiştim.  Güzel bir organizasyon ve güzel insanlarla birlikte.


Uzun uzun kendisi kimdi bahsetmeyeceğim. Sadece makamının gizli olduğu ve yeni keşfedildiğini söylemem yeterli. Hatta yengem bildiğimiz yerin aslında doğru yer olmadığını asıl yerinin Unkapanı'nda olduğunu ama herkesin orayı bulamayacağını söylüyor.
Hangisi doğru bilinmez,  bize de gizli yeri  ziyaret etmek nasip olur inşallah. Mehmet Emin Tokadi olmazsa başka zat vardır sonuçta. .


Mekan bilindik olunca fazla oyalanmadık, sadece vakit namazımızı eda edip çıktık.


Son bir detay vereyim. Yapı Zeyrek Sarnıcının hemen üzerinde. Fotoğrafta görülen alt geçit kapısı tam olarak yapının içine iniyor. Daha doğrusu iniyormuş. Görünürde bir merdiven var ama ucunda ne var görülmüyor. Aynı şekilde bahçe içerisinde kuyu gibi yapılarda mevcut. Üzeri cam ile kapatılmış.

Zeyrek Sarnıcının tarihi MÖ.1100 lü yıllara dayanıyormuş notunu da kenara iliştirip bir sonraki adıma geçelim.
Hedefte Zeyrek Camii vardı. Geçerken İstanbul Kitapçısına uğrayıp bir iki bir  şey yiyelim dedik ve kaldık. Daha geziye başlamadan ''ben yoruldum '' diye ağlamaya başladım. Halbuki Menekşe Ablayı planlarından çaydırıp oraya getiren ve bekleten bendim. 



Şimdi İstanbul Kitapçısını da çok bahsetmek istemiyorum. Sade kimseciklerin olmadığı bir yer. Reklamı çok olunca  resim çekilmek için gelen, tarihi dokuyu tam anlamı ile idrak edemeyen insanlar dolup taşar diye korkuyorum. Hatta ablam ''sakın sağda solda paylaşmayın'' dedi :)


Tam karşıda görünen Süleymaniye. Azıcık sağda Şehzade camii olmalı da bizim karede yok. 




Oturduğumuz yerin yanı başında Pantokrator Manastırı diğer bir adı ile Zeyrek camii var. Yapı Doğu Roma döneminden kalma. Kilise 3 ayrı şapelin bir araya gelmesinden oluşuyor. Ayosofya'dan sonra İstanbul'da ayakta kalan en büyük eski kilise. İstanbul'un fethinden sonra ilk medrese burada açılıyor. AÖF derslerinde bunların mimari detaylarını görmüş olduk. Teoride gördüğümü pratikle pekiştirmeye geldim ama olmadı. Tadilat devam ediyormuş. Sadece vakit namazlarında bir kısmı kullanılıyormuş. Pertevniyal Valide sultan camiinde yaşadığım hayal kırıklığından sonra burasının da dört duvardan ibaret olacağı kanısındayım. 
Planlar beklemez biraz etrafından dolanıp gidelim dedik. 


Hiç beklemedik bir şekilde kendimizi eski yerleşim yerlerinde bulduk. 








Kenarda kalmış küçük bir kabir, insan öz Türkçe'sini öğrenmeyince açıklamadan zerre bir şey anlamıyor. 
Yalfu merhum mağfur cennet mekan firdevsi aşiyan Fatih sultan Mehmet Han Serban basışı mağfur cennet mekan ya humerhum mağfur.
Anladığım kadarı ile Fatih'in Serban başı burada yatmakta. Koca metni iki kelimeye sığdırmaya dilde yozlaşma denir ! 


Çökebilme ihtimaline rağmen insanlar bu evde yaşıyor.



Hacı Eyüpzade Çeşmesi taa uzaklarda gözükmekte.


Şeyh Süleyman mescidi. 
Yapının şeklinde de anlaşılacağı üzere İslam mimarisi değil. İki farklı rivayet var biri Pantokrator Manastırı kütüphanesi olduğu, diğeri ise yapının temelinde mezar bulunduğu. 
İçine giremediğimizi yazmama gerek var mı?





Eski doku yavaş yavaş yıkılmaya yüz tutmuş. Hatta bazı yapıların dalgalana perdesini görmesek kimse yaşamıyor diyebiliriz. 


Manastırları göremedik madem çok uzaklaşmayalım Çinili Hamam'a gidelim dedik. Diğerleri gibi o da tadilatta imiş.
Bizde kadınlar pazarından Fatih'e geçelim dedik. Allahım o sokağa girmez olaydık. O ne koku öyle. Herkes kadınlar pazarından bahsediyor da yoğun et kokusundan bahseden yok. Zorla geçtik. 


Yavaş yavaş bozdağan kemerlerine doğru ilerliyoruz.  
 

Şu kemerlerin üzerine çıkamadım gitti. Kardeşime Göktürk taraflarında çıkalım dedim ama durmadı. Bakalım ne vakit nasip olacak.  


Kemerleri geçince farklı bir yüzyıla adım atıyoruz ve geziyi burada bitiriyoruz. Gezinin devamında kendimizi mağazalara attık. Madem kültürlenemedik biraz alışveriş yapalım değil mi :) 

Bayrama kadar bir gezi planım yok. Bayramda bir aksilik çıkmazsa köye gidiyoruz. Hevesli hevesli Trabzonda gezilecek yerler listesi yapıyordum kardeşim sizinle uğraşamam dedi. 
Şeytan diyor çarpa çarpa araba sür. Ben sürmesine sürerim de planlardaki yerler hep dağ başları korkarım dar dik yollardan gitmeye. Ne yapsak ki?
Siz en iyisi bana bol bol dua edin. Son zamanlarda elimi attığım her şey elimde kalıyor.  İşte çok  muhabbetim olmayan biri bile dedi '' senin işlerin hep ters gidiyor '' Bu tarz durumlarda bizim orlarda bir deyim kullanılırda buraya yazamıyorum. Malum  Trabzonluyum! Biraz ağızları bozuk oluyor bizim oraların. 
En iyisi ben gideyim yeterince uzattım zaten. 
Allah'a emanet olun. 

2 yorum:

  1. Yüregini ferah tut güle güle git sağlıcakla gel :) Kötü enerjiyi çağırma kendine :)

    YanıtlaSil

Sizden alalım bir fikir....