Uzun bir aradan sonra sıkılmadan okuduğum ilk kitap "Benim Adım Kırmızı"
Yazarın okuduğum üçüncü kitabı.
Yıllar önce Orhan Pamuk okuyacağımı söyleseler inanmazdım. Yazar popüler olduğu için itici geliyordu. Kar ile başlangıç yapmış oldum. Beğendiğim için ardından başka kitap okuyayım dedim ve kara kitabı okudum. Kara kitap biraz karışık gelmisti. Düşününce bu kitap daha karışık. Sözde Istanbulda soğuk, karlı dokuz günde geçiyor. Sözde diyorum çünkü kitapta nakış sanatının geçmişine yolculuk yapıp Çin ülkesine, Hind diyarına, Acem ustalara gidip geliyoruz. Yolculuğa çıkmışken durmuyor islam nakış sanatını frenk resimleri ile karşılastırıyoruz. Anlayacağınız dokuz gün değilde bir asırda geçiyor hikaye.
Kitapta padişah için iki kitap hazırlanıyor. Biri saraya bağlı nakışhanede Şehzadenin sünnet merasimi için öteki frenk ülkelerine hediye amaçlı. Frenk ülkesine kitap hazırlığı gizli yapılıyor. Padişahın gücünü gösterecek bu kitap için nakkaşhanenin en iyi dört nakış ustası zarif, kelebek, zeytin ve leylek seçilir. Enişte Efendi ile gizli bir şekilde kitaba başlanır.
Nakış ustası zarif'in ölümü ile hikaye başlar.
Kitapta üslup üzerine duruluyor. Eski ustaları taklit mi etmeli, yeni bir üslup mu belirlemeli?
Frenkli ressamlar gibi esere imza atmalı mı yoksa fırça darbesi, renk seçimi zaten bir imza mıdır?
Bir de resimde kusur gibi gözükenlerin aslında ustasıdının imzası olduğu üzerinde duruluyor.
Bu sebepten mi bilinmez kitapta fazlası ile yazım hatası vardı. Tek tek değinmeden imza niteliğinde olanı söyleyeceğim "rı " yerine "n" yazılmış. Demek ki yazarın bir tarzı var :)
Bu arada katil tahmin ettiğim kişi çıkmadı. Yaşasın içimde gizli bir katil yok :)
Kısa notlarla bitiriyorum.
Yalnızca aptallar masumdur.
... bütün bunlar, yalnız onun olmak istediği aklı başında, yetişkin adam olduğunu değil, benimde olmak istediğim ihtiyar adam olduğumu bana bir kere daha hatırlattı.
Içinde kalbinize nakşeylediğiniz bir sevgilinin yüzü yaşıyorsa eğer, dünya hala sizin evinizdir.
Arap çöllerinde karın, burada olduğu gibi yalnızca Ayasofya camii'ne değil, hatıralara da yağdığını anlattım.
Nakış aklın sessizliği, gözün musikisidir.
En büyük özelliği özelliksizliğidir.
Körlük şeytanın ve suçun giremeyeceği bir mutlu alemdir.
Aşk mı insanı budala yapıyor, yoksa yalnızca budalalar mı aşık oluyor.
Kitapta üslup üzerine duruluyor. Eski ustaları taklit mi etmeli, yeni bir üslup mu belirlemeli?
Frenkli ressamlar gibi esere imza atmalı mı yoksa fırça darbesi, renk seçimi zaten bir imza mıdır?
Bir de resimde kusur gibi gözükenlerin aslında ustasıdının imzası olduğu üzerinde duruluyor.
Bu sebepten mi bilinmez kitapta fazlası ile yazım hatası vardı. Tek tek değinmeden imza niteliğinde olanı söyleyeceğim "rı " yerine "n" yazılmış. Demek ki yazarın bir tarzı var :)
Bu arada katil tahmin ettiğim kişi çıkmadı. Yaşasın içimde gizli bir katil yok :)
Kısa notlarla bitiriyorum.
Yalnızca aptallar masumdur.
... bütün bunlar, yalnız onun olmak istediği aklı başında, yetişkin adam olduğunu değil, benimde olmak istediğim ihtiyar adam olduğumu bana bir kere daha hatırlattı.
Içinde kalbinize nakşeylediğiniz bir sevgilinin yüzü yaşıyorsa eğer, dünya hala sizin evinizdir.
Arap çöllerinde karın, burada olduğu gibi yalnızca Ayasofya camii'ne değil, hatıralara da yağdığını anlattım.
Nakış aklın sessizliği, gözün musikisidir.
En büyük özelliği özelliksizliğidir.
Körlük şeytanın ve suçun giremeyeceği bir mutlu alemdir.
Aşk mı insanı budala yapıyor, yoksa yalnızca budalalar mı aşık oluyor.
Bu kitabı ben de çok sevmiştim, sıkılmadan okunacak etkileyici bir kitaptı :)
YanıtlaSilSanki resimlere bakıyormuşunuz gibi resim detayları vermesi güzel.
YanıtlaSil