27 Aralık 2015 Pazar

Mücella - Nazan Bekiroğlu

Kitap ilk çıktığından beri alıp okumak istemiştim.  Evde alınıp okunmayan o kadar çok kitap var ki içlerinden bir ikisini okumadan yeni kitap almayacağım dedim. 
Baktım AÖF ders kitapları çok vaktimi alıyor başka bir şey okuyamıyorum. Sınav sonrası başarı ödülü olsun ( kesinlikle en yüksek notlar benim olacaktı ), o vakit alacağım dedim. Sınav beklediğim gibi geçmedi.  Ben çalışıp güzel geçmedi diyorsam çalışmadan girenlerin yanında başarılı sayılırım. Bu da kendi çapında başarıdır :) bahanesine sığındım.
Uzun lafın kısası yeni kitap almama bahanelerimi tüketim,  kitabı aldım başladım.


Beklediğim gibi mi? Hayır.  Roman olunca nar ağacı gibi birşey bekliyordum. Öncelikle dil çok çok sade. Yazarın pek çok kitabını yarım bırakmışımdır.
Bitirebildiğim Yusuf ile Züleyha,  Nar Ağacı ve Nun Masallarıdır.

 Bu kitapları okuyan kişi Mücalla'yı başkası yazmış sanabilir.
Sade, akıcı bir dil var. 
Hikaye Trabzon'da geçiyor. Trabzon'u bilmeyen bir Trabzon'lu olarak Karagöz bahçesi,  sipahipazari, kemerkaya neresidir nette gezinmeden bilemedim. 


Hikayeyi biliyorsunuz zaten; hüznün,  yalnızlığın hikayesi.
 Uzun uzun anlatmayacağım, alıntı yapıp gideceğim. 

Eşyanın, sahibinden geri kaldığında nasıl bir yüke dönüştüğünü ilk kez anladım.

Tanımaktı anlamanın ilk şartı. Sevmek anlamaktan sonra gelir.

Sanki beklediği bir duygu varmış da onu yaşatmadan, içinde dolması gereken bir yer varmış da o yeri bulmadan kayıp gidiyordu çiçekler.

Kazalı belalı yolları kazasız belasız atlatmayı, eylemekten çok eylememeyi başaranların çorak bakışı. Yaşanmamıştan çıkarılan gururun acı tacı.

Benden bu kadar, esenkalın.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sizden alalım bir fikir....