Kitab –ı Aşk
İskender palanın gazetedeki yazılarını severek takip ediyordum ama kitaplarından herhangi birisini alıp okumak aklıma gelmemişti ta ki ev arkadaşım Zeynep Kitab-ı Aşk'ı elime tutuşturana dek. O gün bugündür İskender Pala'yı severek takip ederim.
Kitâb-ı Aşk, bütün bu kavram kargaşası içinde aşkın katmanlarını,
türlerini ve asaletini irdelemek, belki her düzeyden insanın gönlünde hissettiği,
dimağında algıladığı ama asla net biçimde tanımlayamadığı duygularına açıklık
getirmek için düzenlendi.
Kitâb-ı Aşk’ın içindeki yazılar değişik
zamanlarda ve farklı zeminlerde kaleme alınmış olmakla birlikte
belli bir düzen ve bütünlük içinde bir araya getirilmiştir.
Bazıları farklı kitaplarımızda yayınlanan
bu deneme ve öyküleri okurken bütün varlığımızı ve hatta varoluşu kuşatan aşkın
yüzeysel, derin ve daha derin katmanlarında küçük yolculuklar yapacaksınız.
Bu yolculuklar sırasında, duygularınızın gerçekte sizi nereye doğru
götürdüğü, ayağınızı bağlayan tensel arzulardan sıyrılıp platonik veya mecazî aşka
doğru kanatlandığınızda kendinizi yeniden keşfetmeye başlayacağınız noktayı da
bulacaksınız. Orası, belki de sizin kendinizden vazgeçeceğiniz noktadır. Çünkü
canına sevgili isteyen ile sevgili için can isteyen arasında hayat yolculuğunun ta
kendisi gizlidir.
ŞAH
& SULTAN
Tutku…
Güzellik…
Aşk ve savaş. Sadece gönüllerin değil alınların, kemiklerin ve gözlerin alev alev yandığı savaş.
Kahramanlarını, Yavuz Sultan Selim’i de Şah İsmail’i de tarihin merdivenlerinde bir basamak aşağı indiren bir basamak yukarı çıkaran savaş.
Çaldıran...
Güzellik…
Aşk ve savaş. Sadece gönüllerin değil alınların, kemiklerin ve gözlerin alev alev yandığı savaş.
Kahramanlarını, Yavuz Sultan Selim’i de Şah İsmail’i de tarihin merdivenlerinde bir basamak aşağı indiren bir basamak yukarı çıkaran savaş.
Çaldıran...
Şiir kadar iktidar atında rüzgâra ve ateşe doğru yol alan iki hükümdar.
Şah ve Sultan…
Dünya incisi zarif ve asil kadınlar. Yeminlerine bağlı erkekler.
Masal kadar gerçek. Büyüleyici olduğu kadar umut verici.
Şah&Sultan her cümlesi aşkla okunacak bir kitap.
Normalde kitap
okurken beğendiğim yerleri not alırdım ama bu kitapta not
alamadım. Sanmayın ki beğenmedim not alınacak o kadar çok yer
vardı ki not defterimin arasına kitabı sıkıştırsan
yeri idi.
Kitaba daha önce
başlamıştım ama devam edemedim kuzenimin kitaplığında görünce bunu okumalıyım dedim.
Karadeniz’in denize nazır olmasa da dere manzaralı bir köy evinde okudum bu
sürükleyici kitabı.
Pc çökmemiş olsaydı manzara resmi koyardım :-)
İKİ DARBE ARASINDA
28 Şubat süreci….her gün bir yığın hüsran… Günler ilerledikçe dalgalar şiddetini arttırarak dövmeye başlamıştır kalbinizin duvarlarını ve çaresizliğin sesi çığlık
çığlığadır içinizde. Ateş düştüğü yeri yakar ve bir serçe olsun,
gagasıyla bir damla su getirmez yangını söndürmeye…
İskender Pala, bu defa pek bilinmeyen bir özelliğiyle, “asker kimliğiyle” karşınızda. Usta yazar, 12 Eylül’ün hemen ardından başlayıp 28 Şubat sürecinde YAŞ kararıyla son bulan Deniz Kuvvetler’ndeki 15 yılın hikâyesini içeriden okuma fırsatı veriyor.
İskender Pala, bu defa pek bilinmeyen bir özelliğiyle, “asker kimliğiyle” karşınızda. Usta yazar, 12 Eylül’ün hemen ardından başlayıp 28 Şubat sürecinde YAŞ kararıyla son bulan Deniz Kuvvetler’ndeki 15 yılın hikâyesini içeriden okuma fırsatı veriyor.
Politik cümleler
kurmayacağım o yüzden bir baba, bir eş olarak İskender
palayı değerlendirmek gerekirse insanın sabrını
zorlayan bir süreç. Rabbim kimseye yaşatmasın.
Tavan arası
Bazı eşyalarımız vardır, önce atmaya kıyamayıp
tavan arasına kaldırırız da sonra unuturuz hayal meyal hatırladığımız ve işimize yarayacağına
inandığımız bir şeyi aramak için, paslanmaya yüz tutmuş kilidini açarız tavan arasının ve uzun
bir ömre ait bütün eski eşyalarımızı
orada buluruz, güzel ve çirkin, neşeli
ve üzgün… Hemen bir şey alıp
çıkmak için girdiğimiz bu
yarı aydınlık ve tozlu mekânda her neye el atsak, bizi gülümseyen bir çehre ile
karşılar ve biz hiç farkına
varmadan, dimağımıza uzak hatıraların
lezzetini bırakarak zamanımızı hızla eleyip geçer. Birkaç zaman sonra ne aradığımızı tam olarak biz de bilmez olmuşuzdur artık ve orada her neye el atsak
bir anıyla karşılaşır, ayrı bir sahneye temas ederiz. Bir
yerlerden bize tanıdık gelen eşyaların
kimisi iyiden iyiye pörsümüştür
de kimisi hâlâ yepyeni durur. Onun yeniliği
ile bizim sahiplenme duygumuz arasında doğrudan
bir bağlantı vardır aslında.
Hatta onu antika değeriyle
ölçenimiz yahut insan gerçekliğinin
aksine, geçen zamana direndiği
için eskisinden de değerli
bulmaya başlayanımız bile
olur. Böyle zamanlarda tavan arası, sandık sandık hazineler gibi kıymetli gelir
bize ve o sandıkların kapaklarını açmak kadar heyecan verici bir hazzı daha
evvel hiç tatmadığımızı fark
ederiz. Her parçası yeni bir medeniyet, her eşyası eski bir kültürdür artık tavan arasının ve orada yolunu
şaşırmış zamanın musdarip günleri bir bir dökülür üzerimizden, iksir
bulmuş gibi dinç ve
tazelenmiş olarak döneriz
hayata. Tarihin loş ve tozlu
koridorlarında yaptığımız
yolculuk birkaç zaman dudağımızda
buruk bir gülümseme olarak yaşar
ve zamanla, ufukta kaybolan bir gemi misali uzaklaşır gider hayatımızdan…
Aklınıza
gelmeyecek pek çok şey öğreten kitap.
İki
Dirhem Bir Çekirdek
Anlatımı güzelleştirmek, savunulan
fikir ve düşünceyi daha etkili kalmak ü daha etkili kalmak üzere her dilde
kalıplaşmış bazı sözler bulunur. Atasözleri, dua ve temenni cümlecikleri, sövgü
ve ilençler, bilmece ve tekerlemeler… Bu tür kalıplaşmış sözler arasında, dilin
bünyesinde en sık rastlanılanlar ise deyimdir. Dilin bünyesinde kalıplaşmış ve
kökleşmiş olarak değişmeden kullanılan deyimler, hiç şüphe yok ki anlatıma
canlılık ve güç katarlar. Bu sayede düşüncelerin ve olayların muhataba daha
etkili biçimde yansıtıldığı bir gerçektir. Bazı kişilerle ilgili anılar ve
hikâyeler, tarihten alınmış olaylar, ve. Deyimlerin ortaya çıkış nedenleri
arasında ön sıraları paylaşırlar. Bu bakımdan deyimlerin kaynaklarını arayıp
bulmak, oldukça meşakkatli bir iştir. Bazen rastgele bir sayfada, bazen bir
dipnotta, bazen de hiç ummadığınız bir el yazması sayfasında bir deyimin ortaya
çıkış hikâyesiyle karşılaşmak mümkündür. Deyimlerimizin ortaya çıkış hikâyelerini
bilmenin, dilimizin kültüre yansıyan yüzüne bir renk katacağı kesindir. Umarız,
bu konuda daha geniş araştırma yapacaklar için bu küçük kitap bir başlangıç
olur.
Üstü tophane altı şişhane
Bir yarışma programında sorulduğunda ‘ a ben bunu biliyorum ‘ dedim. Çünkü kitap daha okunma aşamasında
ve bilgiler daha taze. Herkesin bileçeği bir deyim değil, yarışmacı
bilemedi hadi neyse, sunucu da bilemedi. Sonucunun önceden sorulara bakmış olması iyi olurdu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sizden alalım bir fikir....